21 Temmuz 2010 Çarşamba

zor olan hangisi?

uzun zamandır zor bazı şeyler...nasıl desem eskisi gibi deil sanki düzen...hem diyorsun ki deişio insan bak nerdenn nereye,hayaller,idealler,bunların peşinde koşarken önemsemediklerin,aslında önemsediklerin ama yine de dönüp söyleyemediklerin... ama hem de diyorsun ki ben hiç deişmedim,bak aynıyım,nasılsa şuan çalan şarkı yıllar yıllar önce çalan şarkıyla aynıysa deişmedim ben işte diosun...aslında önemli olan ne biliomusun...daha az önce duydum ben de..birden dank etti evet bu dedim..."Ne istediğini bilmek" önemli olan...neyin peşinde koşacağın...bir sonraki hedefin ne olacağı...evet şuana kadar hep böle yaşadın belli bir hedef vardı önünde...peki ya bir hedef olmadığı zamanlar...hedef dediysemde anı yaşamak da bir hedeftir elbet...hatta hedeflerin en kutsalı ama o deil muhabbet...kararsızlık...sabah kalktığında ne için kalktığını bilememek...serçe parmağınla değip yapabileceğin işleri gözünde büyütmek de büyütmek...bunun sebebi de belli...aklında saçma sapan binlerce düşünce...hedefsizliğin getirdiği bişi sanırım bu da dimi...aynen...ahh candanım ahh...diorki: beni soracak olursan hayli kırgınım,kırgınlık bir yana bir de şaşkınım,tek tek anlayarak hatalarımı,sevmeye çalışıyorum yalnızlığımı...İşte ben böyle bir hal içindeyim...Aslında derin keder içindeyim..Bazen bilmeyerek ne yaptığımı...iyi- kötü- güzel-çirkin her biçimdeyim...böle dior candan hanım..bizde burdan ona katıldığımızı söylüyoruz...işin özü şu...hayat belli bir süreç...bu belli...ama bu süreci nasıl geçirmek isteyeceğin...işte bu insanları birbirinden farklı kılan...Nazım Hikmetin bir şiiri var Yaşamak Şakaya gelmez diyor şiirinde...ödevini benden güzel yapan yoktur sanırım Nazım Hikmet, bundan şüphen olmasın...ama....ama bazen diorum bende...ben mi çok ciddiye alıorum bu hayatı ya da olması gereken bu mu die...öle ya da böle yaşamak hem zor,hem çok kolay...yaşadıktan sonra da pişman olmamak mesele...neyse önemli olan bence sanırım şu...
"Yaşadım" diyebilmek...(üç nokta)

23 Şubat 2010 Salı

Daha Az Uyumanın Sırrı

Yıllardır günde 3-4 saat uyku ile yaşarım. İnsanlar da bunu nasıl becerebildiğimi sorar durur; ben de hiç cevap veremezdim. Gün içinde bu kadar yoğun olmama rağmen bir insana nasıl bu kadar uyku yetebilir diye sorarlardı. Alışkanlık herhalde derdim. Tek verebildiğim mantıklı cevap buydu. Bugün eşimden bir e-posta aldım. Melih Arat'ın kaleme aldığı bu yazı sanırım tüm bu sorulara cevap olacak. Lale, sabahları uyanamamaktan son derece üzgündü. Saat çalıyor; ama Lale uyku mahmurluğuyla saate uzanıyor ve saati kapatıp uyumaya devam ediyordu. Bu yüzden de bir sürü yere geç kalıyor ya da sabah yapılması gereken işleri yapamıyordu. Uykuya doyamıyor; sekiz saatten aşağı hiçbir uyku ona hiç yetmiyordu. Arkadaşı Merih ise günde üç dört saat uykuyla dolaşabiliyor; bu durumu hiç sorun etmiyordu. İki genç kız bazen birlikte kalıyorlar; Merih sabah beş-altı gibi kalkarken Lale sekizden önden önce yataktan doğrulamıyordu. Lale, Merih'in bu özelliğine gıpta ediyor; nasıl yaptığını soruyordu. Ancak Merih de nasıl daha az uyku ile idare edebildiğini tam bilmiyordu. Neden bazılarının daha az uyuyarak yaşayabildiği ve bazılarının daha çok uykuya ihtiyaç duyduğu bir sır gibiydi. Sonunda bu konudaki kitapları okumaya karar verdiler. Lale'nin okuduğu bir kitapta insanların yüzde üç-dördünün iki-üç saat uykuyla yaşayabildiği, yüzde elliden fazlasının ise sekiz buçuk saat uykuya ihtiyaç duyduğu belirtiliyordu. Geri kalanlar ise üç saat ile sekiz saat arasında bir uykuyla idare edebiliyordu. Peki bu farklar neden kaynaklanıyordu? Yapılan araştırmalar, 200 saat hiç uyumadan yaşayabilen insanlar olduğunu gösteriyordu. Bu bilgi, insanın hiç uykuya ihtiyacı olmadığını gösterebilirdi. Ancak 200 saatlik uykusuzluktan sonra zihinde ve ifadelerde karışıklık, bulanıklık hakimdi. Uyku ile ilgili kuramlardan bir tanesi, insanın günlük yaşamdaki bilgilerini uyku sırasında beyninin kitaplığına yerleştirdiğini iddia ediyordu. Uyunmadığı zaman bu dosyalama işlemi yapılamıyordu. Ancak bu konuda bir ayrıntı vardı. Yeterince uyunamadığı zaman bu dosyalama işlemi gerçekleşmiyordu. Uyku beş aşamalı bir süreçti. Dosyalama işlemi beşinci aşamada gerçekleşiyordu. Bu beşinci aşama "REM" denilen (Rapid Eye Movement-Hızlı Göz Hareketi) aşamaydı. İnsanlar beşinci aşamada alt beyin rüyaları görüyor; gözler de sanki bir aksiyon filmi izlercesine hızlı bir şekilde hareket ediyordu. Hızlı göz hareketlerini açıklayan tam bir kuram henüz gelişmemişti. Melih Arat bir söyleşisinde, beşinci aşamada uykudaki göz hareketlerinin beynin bir işlemi ters gerçekleştirmesiyle ilgili olabileceğini söylemişti. Uyanıkken göz gördüklerine ilişkin bilgiyi sinirler aracılığıyla beyne ulaştırıyor ve beyin onu bir resme dönüştürüyordu. Alt beyin rüyalarının görülmesi sırasında bunun tersi oluyordu. Beyin resmi kendi kendine görüyor; sanki onu gözüyle görüyormuşçasına gözlerine onu takip etmesine ilişkin talimatlar gönderiyordu. Melih Arat, neden bazı insanların az uyuyarak yaşayabildiğini, bazılarınınsa yaşamadığını açıklamak için de bir model bulmuştu. Sekiz saat uyuyan sıradan bir insan belki dördüncü beşinci saatten sonra "Hızlı Göz Hareketi" aşamasına geçebiliyordu. Alarmlı saat çaldığında beyin o dosyalama işlemlerini tamamlamadıysa kişi kalkamıyordu. Kısa süre uyuyan nadir yüzde üçlük kesim ise, başını yastığa koyar koymaz "Hızlı Göz Hareketi" moduna giriyor ve dosyalama işleri bittiğinde rahatça kalkabiliyordu. Eğer herkes "Hızlı Göz Hareketi" moduna hızlıca girebilse, herkes daha az uyuyabilirdi. Hızlı Göz Hareketi moduna girmenin sırrı ise gün içinde zihinsel ve fiziksel olarak yorulmaktı. Hızlıca uykunun beşinci aşamasına geçebilmek içinse hem zihinsel, hem de fiziksel olarak yorulmak gerekiyordu. Diyelim ki, bütün gün üniversite hazırlık problemi çözer gibi problem çözmek ve iki saat koşmak gerekiyordu ya da bunların alternatifleri; Uzun süre bir şey yazmak, bir konuşma yapmak, bisiklete binmek, yük taşımak ve benzerleri. Kısa süre uyku uyumak için bunları bir gün yapmak da yetmiyordu. Sürekli yapmak gerekiyordu. Teori tersine çalışıyordu. Her iki yönden de çok yorulan insanların daha fazla uyuması ve dinlenmesi gerektiği düşünülüyordu; ama bu insanların hızlıca beşinci aşamaya geçebildikleri için daha az uyku onlara yetiyordu. Bir de zihinsel ve fiziksel olarak çok çalışarak üreten insanların başarı duygusu daha yüksekti. Onlara fazladan enerji veriyordu. Lale, her gün çok miktarda kitap okumaya ve düzenli olarak spor yapmaya karar verdi. İki hafta sonra beş saatlik uyku ona yetmeye başlamıştı. Melih ARAT
Kolaylıklar. İyi çalışmalar...